Siyer Müzesi
Siyer Müzesi, insanlık tarihinin en seçkin şahsiyetlerinden biri olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sas) hayatını, mücadelelerini, ahlaki duruşunu ve insanlığa bıraktığı kutlu mirası anlatmak amacıyla kurulmuştur. Bu özel mekân, sadece bir müze değil; aynı zamanda tarih, inanç, ahlak ve medeniyetin buluşma noktasıdır.
Mekke’nin dar sokaklarından Medine’nin huzurlu iklimine, Miracın merkezi Mescid-i Aksa’dan Peygamber Efendimiz’in (sas) gazvelerine bu müze yolculuğunda; Efendimizin kutlu hayatının belli bölümlerini misafirlerimize sunuyoruz. Ziyaretçilerimiz, dönemin yaşam tarzını yansıtan canlandırmalar ve görsel sunumlar eşliğinde Siyer’in derinliklerine yolculuk yapma imkânı bulacak.
Müzemiz, hem bilgi edinmek isteyen yetişkinler hem de öğrenmeye açık gençler ve çocuklar için ilham verici bir ortam sunmayı hedefliyor. Aynı zamanda İslam tarihine ilgi duyan akademisyenler, araştırmacılar ve sanatseverler için de eşsiz bir başvuru kaynağı olma özelliği taşıyor.
Siyer Müzesi olarak amacımız, Peygamber Efendimizin (sas) hayatını sadece tarihi bir anlatı olarak değil, çağlar üstü bir örneklik olarak sunmak ve ziyaretçilerimize bu örnekliğin bugünkü hayatlarına nasıl ışık tutabileceğini gösterebilmektir.
Sizleri, Hz. Muhammed’in (sas) izinde huzur ve bilgi dolu bir yolculuğa davet ediyoruz.

Hücre-i Saadet
Bu bölümde, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sas) Medine-i Münevvere’de yaşamış olduğu olan Hücre-i Saadet’in özgün yapısına uygun olarak hazırlanmış bir temsili kopyasını göreceksiniz. Hz. Âişe (rah) validemizin odası olarak bilinen bu mütevazı alan, Peygamberimizin hayatının son yıllarını geçirdiği ve Rabbine kavuştuğu kutlu mekândır. Aynı zamanda Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (ra) ile birlikte medfun bulunduğu yerdir. Bugün Mescid-i Nebevî’nin Ravza-i Mutahhara bölgesinde yer alan Hücre-i Saadet, milyonlarca Müslümanın kalbinde derin bir muhabbetin merkezidir. Sergilenen bu bölüm, ziyaretçiye sadece tarihî bir bilgi sunmakla kalmaz; aynı zamanda sade bir hayatın, derin bir tevazuun ve Allah Resulü’nün dünyaya bakışının somut bir yansıması olarak anlam kazanır. İncelikle hazırlanmış mimari detaylar ve dönemin yaşam tarzına dair ögeler, sizleri asırlar öncesine, Medine’nin huzur dolu atmosferine götürecek.
Mekke
İşte burası, asırlar öncesinin Mekke’si… Kâbe’nin gölgesinde yükselen evler, dar sokaklar ve çölün ortasında kurulu bir ticaret merkezi. Putperestliğin hüküm sürdüğü, güçlülerin zayıfları ezdiği bir dönem… Tam da bu karanlığın içinde, hakikatin sesi yükseldi. Hz. Muhammed (sas), burada doğdu, burada vahiy ile buluştu. Sabır, mücadele ve tebliğle geçen yılların ilk adımları işte bu şehirde atıldı.
Hicret Yolu
Mekke'de zulüm artmış, iman edenler için hayat dayanılmaz hâle gelmişti. Allah’ın izniyle hicret vakti geldi… Hz. Muhammed (sas) ve sadık dostu Hz. Ebubekir (ra), gecenin sessizliğinde yola çıktı. Güvenli bir sığınak arayışı değil, bir davetin yeni başlangıcıydı bu yolculuk. Sevr Mağarası'nda sabır, yollarda tevekkül ve Medine’ye doğru atılan her adımda umut vardı. Bu yol, sadece bir göç değil; tarihin seyrini değiştiren bir inanç yürüyüşüydü.
Medine
Yıllar süren baskı ve ayrılıktan sonra, Medine kucak açtı Allah Resûlü’ne… Hz. Muhammed (sas), hicretle birlikte Medine’ye ulaştığında şehir yepyeni bir döneme kapı araladı. Bu şehir, sadece bir sığınak değil; İslam toplumunun temellerinin atıldığı bir merkezdi. Artık Müslümanlar özgürce ibadet edebiliyor, birlikte yaşamın temelleri atılıyordu. Mescid-i Nebevî inşa edildi, Muhacir ile Ensar kardeş ilan edildi. Sevgi, adalet ve dayanışma Medine’nin ruhunu kuşattı. Burada Kur’an ayetleri sadece okunmadı, yaşandı. Medine, bir peygamberin önderliğinde yükselen ilk İslam devletinin kalbi oldu.
Mescid-i Aksâ / Kudüs
Mescid-i Aksa, İslam’ın ilk kıblesi… Kudüs’ün kalbinde yükselen bu mukaddes mekân, peygamberler yurdudur. İsra ve Miraç gecesinde, Hz. Muhammed (sas) buraya gece yolculuğu yapmış, ardından göğe yükselmiştir. Bu anlamlı yolculuk, Aksa’yı ümmetin ortak mirası hâline getirmiştir. Mescid-i Aksa, sadece bir yapı değil; inancın, direnişin ve manevi bağlılığın sembolüdür.
Kâbe’nin Tarihçesi
Kâbe, yeryüzünde Allah’a ibadet için inşa edilen ilk evdir. Temelleri, Hz. Âdem tarafından atılmış; asıl şekli ise Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yeniden inşa edilmiştir. Yüzyıllar boyunca birçok medeniyet Kâbe'yi görmüş, yapısı zaman zaman onarılmış ve değişmiştir. Cahiliye döneminde içine putlar konulmuş, ama yönü hep tevhidi göstermiştir. Hz. Muhammed (sas), Kâbe’nin yeniden inşa sürecinde hakemlik yaparak Hacerülesved’in yerine konulmasında kabileler arası büyük bir krizi önlemiştir. İslam geldikten sonra ise Kâbe, yeniden yalnızca Allah’a ibadetin merkezi hâline gelmiştir. Bugün milyonlarca müminin yöneldiği kıble, işte bu köklü tarihî yolculuğun eseridir.
Bedir Gazvesi
Hicretten sadece iki yıl sonra, Bedir kuyuları çevresinde tarihin seyrini değiştiren bir karşılaşma yaşandı. Sayıca ve donanımca az olan 313 mümin, kalplerindeki imanla bin kişilik müşrik ordusuna karşı durdu. Bu, sadece bir savaş değil; hak ile batılın ilk büyük karşılaşmasıydı. Meleklerin yardımıyla gelen zafer, inananlara umut, İslam’ın düşmanlarına ise bir uyarı oldu. Bedir, imanla yazılan bir destandır.
Uhud Gazvesi
Hicretin 3. yılı… Bedir’in ardından Mekke müşrikleri intikam ateşiyle Medine’ye yürüdü. Müslümanlar, Uhud Dağı’nın eteklerinde onları karşıladı. Başlangıçta zafer ümidi doğsa da, okçular tepeyi terk edince denge değişti. Hz. Muhammed (sas) yaralandı, nice sahabe şehit oldu. Ancak Uhud, bir yenilgi değil; itaate, sabra ve imtihana dair derin bir ders oldu. Çünkü bu savaşta zafer değil, sadakat yazıldı tarihe…